7 Temmuz 2014 Pazartesi

Dikkat! Aşk Çıkabilir - Asude || 11. KCBT || Alıntılar

Varya blogu resmen turdan tura kullanmaya başladım... I hate myself... :/ Ama bazı güzel fikirlerim(iz) var yakında hayata geçer diye umuyorum :D Neyse DAÇ turumuz var biliyorsunuz... Okuduğun ilk Asude kitabı oldu bu benim... Ama gayet güzeldi...  Bunları yorumda söyleyeyim ya da ya :D Şimdi size az alıntı veriyim de okuyuverin :P

"Olan şu; sana bakında beynimde on iki ayrı bölge uyarılıyor. Bu uyarılan bölgeler de birçok hormonun salınımına sebep oluyor. Bu salgıların, beyni uyaran dopamini arttırdığı söyleniyor ve bunun nasıl çılgın bir şey olduğunu bilemezsin bebeğim. Bilime göre dopaminin bir sürü de yan etkisi var. Kalp hızının artışı, kan basıncında yükseliş, iştah kaybı, uykusuzluk... Sonra kalpten bahsetmiyorum bile. Beyinde aktive olan bölge direkt olarak kalbi, kalpte olan hızlanmalar da beyni etkileyecek şekilde kompleks bir döngüye giriyor aslında. Görme merkezinden işitmeye kadar, mideden sindirime kadar tüm vücudum kontrolümden çıkmış durumda!"
İlkim gözleri kocaman açılmış bir halde, "Ben, ben... Hiçbir şey a...anlamıyorum," diye kekelerken Martin kızın aksine bir saniye bile beklemeden, bir an bile tereddüt etmeden devam etti.
"Kısacası, ben sana aşığım papatyam!"



İlk kez itiraf etti ve "Seni seviyorum," diye fısıldadı. Dudaklarını genç adamın beyaz gömleğinin üstünden, kalbinin olduğu yere değdirdi. Onun kalbine doğru konuşuyordu. "Seni seviyorum, yaşayan taş! Eğer aşık olunca dopamin salınımı artıyorsa, şu an dopaminde boğulmak üzereyim. Sana olan aşkım beynimi süngere çevirse de umurumda değil. Tek hücreli bir yaşam formu olsam bile sorun değil. Tek istediğim senin de beni sevmen ve senin de bana herkesten daha fazla değer vermen."


"Genelde istediği her şeye gücü yeten bir adam olarak, kulaklarını onun sesine kapatamamak ne büyük acizlikti."

"Martin Turner, öfkesiyle bir duvarı yıkabilir, kızgın, mavi gözleriyle bir adamı devirebilirdi."

"Biliyorum meleğim. Senin nasıl erkeklerden hoşlandığını gayet iyi biliyorum. Dirseği yamalı ceket, altına kadife pantolon, içine oduncu gömleği giyen... Yüzde yüz astigmat olan, ah miyop da olur... Sonra kafasında kalmış iki tutam saçıyla, rüküş bir Einstein çakmasından, imitasyon bir erkekten hoşlanıyorsun. Erkek ırkının yüz karası yani."

"Onu izlemenin zevk vereceğini daha önce söylemiş olsalar, muhtemelen kahkahayla gülerdi. Ancak şu an gözlerine yaşattığı bu zevki sonsuza kadar sürdürebilirmiş gibi keyifli görünüyordu.
"

"Taşların, kayaların, kimi zaman çamurlu diplerin, kuytuların içinde bulunan bir elmastı İlkim. Kendi dünyevi, yüzeysel gözleriyle üzerindeki çamuru görmüştü daima. Oysa o, hakiki işlenmiş bir pırlantaydı."

"Allahım o pabucumun mafyasını öyle bir şaşırt ki, birine silah çektiğinde namlusu kendisini hedef alsın. Beynini patlatsın, kalbini parçalasın. Gerçi beyni yok ama alnından girip kafatasından çıksın!"

"Ah, umarım doğru adamı öpüyorumdur. Çünkü buraya koşarken hiçbir şey görmüyordum!" dedi. "Merak etme bebeğim, doğru adamı öpüyorsun. Senin için doğru olan tek adamı!"

"Anneciğim ben kocaya kaçıyorum. Artık mutlu olabilirsin. Küçük püsküllü kalemin sevdiği adamla gidiyor. Umarım sen de bir gün kendi koryonunu bulur ve sen de sıkıca sarmalanırsın. Babamın haberi olmadan Amerika'dan birini ayarlayabilirim sana, eğer istersen tabii. Muhtemelen bir üniversite profesörü olur. Akademi dünyasının bir gelini olmak istersen beni haberdar et. Seni seven biricik kanatsız meleğin İlkim."

"Aşk lanetli bir duyguydu. Masallara konu olması normaldi elbette. Gerçek hayatta işleri kolaylaştıracak kadar lanetli, akıl dışı, fantastik ve tepeden inmeydi. Kesinlikle tepeden inmişti. Bir balyoz gibi tam olarak kalbine..."

"Martin Turner gibi ihtişamın vücut bulduğu bu adam tarafından aşık olunmak, manipüle edilmiş bir gen gibi hissettiriyordu. Kendi olmaktan çıkmıştı." 
Genç kız annesinin teşhisiyle dudaklarını büzdü. "Of anne, ne yapacağım ben? Aşk istemiyorum. Kalbimi hissetmek istemiyorum. Sadece Stanford'u istiyorum. Sadece beyaz önlüğümle bir laboratuvarda insanlığa faydalı olacak şeyler yapmak istiyorum. O adama sarılmak değil."
"Demek ona sarılmak istiyorsun?"
İlkim kederle gülümsedi. Annesinden bir şey saklamak istemeyerek başını salladı. "Beni tuttuğunda hiç düşmeyecekmişim gibi hissediyorum. O kadar sıkı tutuyor ki anne, uçurumun kenarında olsam bile ona güvenebileceğimi biliyorum. Göğsü çok sıcak... Magma tabakası gibi, dünyanın merkezi gibi... Sonra kollarında olmak, koryon tarafından sarmalanmaya benziyor. Yani şey işte, embriyoyu saran zar tabakası. Of anne, yüzünü ekşitme lütfen. Martin de öyle ama... Bir zar gibi, bir koza gibi sarıyor beni. Bir de sertçe çekmesi var ki, kendimi dioneaea muscipula tarafından yakalanan bir sinek gibi hissediyorum. Ah evet, şu et yiyen bitkilerden biri. Beni kavradığında, yiyecekmiş gibi bakıyor çünkü. Genelde sinirli oluyor ve kollarım sıkılmaktan acıyor ama tutuşunu da seviyorum. Biliyor musun, onun doğada bir tanımı bile var. O bir lithops gibi. Türkçesi, yaşayan taş! Kocam da bir taş gibi, bir kaya gibi sert ama yaşayan bir kalbi de var. Çok göstermese de biliyorum anne!"
Annesinin keyfi biraz daha yerine gelmiş gibiydi. Kızının tuhaf açıklamalarına gülümserken elini kavradı. "Senin bir erkek hakkında konuştuğunu görmek beni çok mutlu ediyor İlkim."
"Acı çeksem bile mi?"
"Aşk, acısız olmaz kızarık gözlü meleğim."
"Ama bu kadar acı çok fazla. Anestezisiz kalp ameliyatına girmiş gibiyim. Canlı canlı toraksımı... Şey, yani göğüs kafesimi kesiyorlar gibi hissediyorum!"
Ayşen Hanım şen bir kahkaha attı. Kızına anlayışla bakarken, içten bir sesle konuştu. "Üzülme benim tatlı vişne reçelim. Hadi şimdi odana gidip uyu. Eminim bir yanlış anlaşılma var ve bu konu yakında çözülecek. Martin'in senden kolayca vazgeçeceğine inanmıyorum."


Son olarak da... Çekilişi unutmayın ^_^

a Rafflecopter giveaway

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder